• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://twitter.com/rumelibalkanfed

                      
RUMELİ BALKAN DERNEKLERİ FEDERASYONU

Tütün, tütüncülük, prim. Bu üç kelimeyi Batı Trakya’daki gazetecilik kariyerimde yüzlerce, belki binlerce kez duydum, okudum ve yazdım.















Tütün, tütüncülük, prim...



 
Tütün, tütüncülük, prim. Bu üç kelimeyi Batı Trakya’daki gazetecilik kariyerimde yüzlerce, belki binlerce kez duydum, okudum ve yazdım. Tütün ve tütüncülük, Batı Trakya Türkünün günlük yaşamında çok önemli bir yer tutuyor. Azınlığımızın büyük çoğunluğunun yaşadığı köylerde, tütün hayatın adeta merkezinde. 

Yıllar boyunca tütüncülük azınlık çiftçisinin temel geçim kaynağını oluşturdu. Tütün demek köydeki tüm ailenin bu işin içinde olması demek. Bugün tütün üretimini sürdüren çiftçilerin tütün tarlasında dünyaya geldiğini söylemek abartı olmaz. Tütün ve tütüncülük sadece bir geçim kaynağı değil, bölgenin ve özellikle de azınlık insanının yaşam şekli olmuştu. 

Bu işin içinde olanlar tütünün altın döneminin 80’li yılların ortalarından, 90’lı yılların sonlarına kadar olduğunu söylüyor. Çilekeş azınlık çiftçisinin, emeğinin tam olarak karşılığını alamasa da biraz olsun rahat nefes aldığı bir dönemdi. Ancak Avrupa Birliği’nin de hesapsızca ve bol keseden verdiği tarım sübvansiyonuna dayanan sistemin gerektiği gibi değerlendirilmemenin yol açtığı kötü günler çok geçikmedi. 

2000’li yıllarda prim sisteminin değişmesiyle birlikte tütün içinde de zor dönem başlamış oldu. Resmi adı “prim” veya veya “üretim hakkı” her neyse Avrupa Birliği’nin tütün üreticisine verdiği destek yavaş yavaş son bulacak. Öyle anlaşılıyor ki, 2006 yılında Yunanistan’ın tütün primlerini, üretimden bağımsızlaştırmayı öngören sistemin benimsenmesi tütün üreticisine pahalıya mal oldu. Bu uygulamayla birlikte Yunanistan’da tütün üretimi onda bir oranına düşmüş olsa bile, Batı Trakya’daki tütün üreticisi tütün üretiminden vazgeçmedi. Öyle ki, ülke genelindeki tüm üreticilerin yarısı Batı Trakya’da. Bunların da yüzde 95’i azınlık mensubu. 

Peki şu anda mevcut durum nedir? Son günlerde tütün primleri konusunda çeşitli spekülasyonların gündemi meşgul etmesiyle biz de bu hafta bu konuyu ele aldık. Olayı manşet haberimize taşıdık. Hatırlanacağı üzere tütün primleri 2010 yılında yüzde 50 oranında azaldı. Bu tütün üreticisi açısından son derece olumsuz bir gelişmeydi. Primler veya “üretim hakkı” konusunda geçen yıl ne yaşandıysa bu yıl aynı şey geçerli olacak. Ancak, önümüzdeki yıldan itibaren, yani 2015’ten itibaren geri kalan primin de her yıl yüzde 6 oranında azalacak. Bu azalma beş yıl sürecek. Prim tutarı her yıl yüzde 6 azalacak. Beş yılın sonunda primin yüzde 30’u buharlaşmış olacak. Yani 2020 yılına gelindiğinde, on yıl önceki primden sadece yüzde 20’si kalacak. Bu fiilen tütüne verilen primin kesilmesi demek. 

Ne yazık ki son yıllarda “alternatif ürün” konusunda yapılan çalışmalar gereken ve beklenen sonucu vermedi. Üreticimiz kitlesel olarak tütünün yerine başka ürünlere geçmeyi bırakın, ekonomik krizin etkisiyle tütüne dönmeye başladı. Ancak tütün ve tütüncülüğün geleceği hiç de parlak görünmüyor. Tütün üreticisinin gelirinin önümüzdeki 5 – 6 yıl içinde ciddi anlamda daralması bekleniyor. Bu da Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığının ekonomisinin gerçek manada sorun yaşamasına yol açacak. Hatta çözüm bulunmadığı takdirde ekonomisi ve geçimi büyük ölçüde tütün üretimine dayanan köylerimizden ciddi bir göç dalgasının yaşanması da muhtemel. 

Ne yazık ki, tütün ve primler konusu zaman zaman siyasi suistimale de malzeme oldu. Ancak konu siyasi hırs malzemesi yapılamayacak kadar hayati bir mesele. Bölgedeki kurum ve kuruluşlar, siyasiler ve yerel yöneticilerin ortak bir çalışma içine girmesi adeta zorunluluk arzediyor. Tütün, özellikle azınlığımız için ekonomik açıdan yaşamsal öneme sahip. Köylümüzün, çiftçimizin; eğitim, ekonomik gelişme, kültür ve yaşam tarzı dikkate alındığında, bunun yanısıra bölgemizin tarım konusunda ve özellikle de tatmin edici bir gelir sağlayabilme konusundaki kısıtlı imkanları gözönünde bulundurulduğunda tütün üretiminin ne denli yaşamsal bir öneme sahip olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Azınlığın ekonomik anlamda bel kemiğini oluşturan bir meseleyi; “onun konusu” , “bunun konusu” demeyip, “bu konu o politikacıya yarar bana yaramaz” demeden “geleceğimizin sorunu” olarak görmekte büyük fayda var. Aksi takdirde hep birlikte pişman olabiliriz.

Ozan Ahmetoğlu

 


972 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın