• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://twitter.com/rumelibalkanfed

                      
RUMELİ BALKAN DERNEKLERİ FEDERASYONU

Özcan PEHLİVANOĞLU
ozcanpehlivanoglu@yahoo.com
BALKANLARDA DOĞAN GÜNEŞ…
02/04/2013
Tarih bilgisi ve getireceği bilinç , bir toplum için çok önemlidir. Geçmiş olaylar ve tarih, günümüzde sahip olduğumuz topraklardaki yaşayışımızı ve bu günkü iktisadi şartlarımızı meydana getirir.

Geçmişte yaşananlar ;istesek de istemesek de dış dünya ve bilhassa çevremizle ve özellikle komşularımızla ilişkilerimizin bugünkü şekline yön verir.

Bu açıdan bakınca 1912’de cereyan eden Balkan Savaşı ; sadece bir imparatorluğun yıkılışını değil,Türkler için Anadolu ve Rumeli’den oluşan Türk anavatanının Rumeli coğrafyasında kalan kısmının kaybedilmesi gerçeğini ortaya koymuştur.

Prof.Dr. İlber Ortaylı “tarih olayları ve tarih bilinci o kadar gözden çıkarılması gereken bir şey değildir.Tarihi olayların sonucunda; tortusu kalır ve bu sürer gider.Onun için tarih bilincimizde; tarihi bilgilerimizdeki noksanlıklar,bizi gelecek olaylardan uzak tutamaz,tam aksine yine olayların içine gireriz; yine o olaylar bizi bulur.Biz onlara karışmasak bile, onlar bize karışır.” diye çok da doğru söylemektedir.

Geçmişini bilmeyen bir toplumun geleceğini inşa etmesi düşünülemez.Bu tespite katılmayan neredeyse yok gibi.Ancak bir türlü geçmişimizi öğrenemiyoruz.

Toplum devamlı üreyen, ölen ve nesilden nesile bir takım şeyleri miras bırakan büyük bir organizmadır. Buradan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Osmanlı-Türk İmparatorluğunun mirasçısı olduğu sonucuna varırız.

Türk tarihinde Osmanlı-Türk Devleti öncesinde geçen yüzyıllar; adeta Osmanlı-Türk İmparatorluğunu ve Osmanlı medeniyetini inşa etmek için ,Türk Dünyasına yayılmış milletimizce ortak bir gayret gösterilmesiyle geçmiştir.

Yani ortada asırlar boyunca oluşmuş paha biçilmez bir değer vardır ve Türkiye Cumhuriyeti bu değerin devamı olan bir devlettir..

Bunun en somut göstergesi de Rusların “Çarın borcu bizi ilgilendirmez” demeleri karşısında, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin zorlu ekonomik sıkıntılara rağmen kendisini Osmanlı-Türk İmparatorluğunun hukuki halefi görerek onun geçmiş borçlarını üstlenmesidir.

Bize Rumeli’yi kaybettiren Balkan Harbi ; tarihimizde bir kilometre taşı gibi ; tarih bilincimizin ve Türk Milliyetçiliğinin fikri yapısının olgunlaşmasına ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temellerinin atılmasına neden olan bir olaydır.

Ahmet Vefik Paşa ve Ahmet Cevdet Paşa gibi o dönemin önde gelen bazı devlet adamlarının Osmanlı Devleti’ni Türklerin kurduğunu ve onun gerçek yöneticileri ile sadık koruyucularının Türkler olduğunu ifade etmeleri , Türklerin Balkanlarda uğradığı fena muamele ve zulüm; Osmanlı Makedonyasında formüle edilen Türk Milliyetçiliğini harekete geçirmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarken yanında bulunan subay arkadaşlarının ve Atatürk’ün yanında Türk Kurtuluş Mücadelesine katılan Osmanlı Ordusuna mensup subay ve astsubayların büyük çoğunluğunun köklerinin Balkanlara dayanması; verilen mücadeleye dayanak teşkil eden düşüncenin nerede doğmuş olduğuna dair büyük bir işarettir. Burada Osmanlı Ordusunun tek bir vücud olarak gelip Mustafa Kemal’le birlikte Kurtuluş Mücadelesine katılmadığını da özellikle belirtelim.

Türk Anavatanının,Rumeli’si yani Avrupa Türkiye’si kaybedilmişti, Asya Türkiye’si yani Anadolu kaybedilmemeliydi.Bu fikir; Kurtuluş Mücadelesini verenlerin ana fikriydi.

Çünkü onlar Vatan kayıplarından sonra ortaya çıkan tablonun başımıza neler getirdiğini Balkanlarda yaşayarak çok iyi görmüşlerdi.

Tekrar başa dönecek olursa şu hükme varabiliriz: Osmanlı-Türk İmparatorluğunu devlet idaresi ve medeniyet bakımından yüksek bir seviyeye çıkaranda,Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu hazırlayarak bu günlere gelmesine vesile olanlarda,Balkan topraklarında yetişmiş,yaşamış ve o toprakların kültür ikliminin oluşturduğu fikirlerle beslenmiş insanlardır.

Bunun böyle olması her nedense birilerini rahatsız etmekte ve suni bir Rumeli-Anadolu ayırımı yaratılmak istenmektedir.

Oysa Mustafa Kemal’in,Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesine etki eden Türk Milliyetçiliği düşüncesi; farklı coğrafyalar üzerinde yaşayan insanları değil , bütüncül bir anlayışla top yekün Türk Milletini ifade etmektedir.

Böyle bir milliyetçilik anlayışının beslendiği ana damar Balkanlardır. Atatürk kurucusu olduğu CHP’nin altı okundan birinde bu milliyetçiliği teorik olarak belirlemiş ve Cumhuriyetin ilanı ile de uygulamaya koymuştur.

Araştırmacı-yazar Suat Parlar bir adım daha ileri giderek Türkiye Cumhuriyetinin kurucu dinamiği olarak; Osmanlı Makedonyasında yaşanan gayri nizami harpte pişen 3.Ordu’yu gösteriyor.

O dönem de Makedonya, Türk Subayları için adeta bir ateşle imtihan yeriydi.

Ordunun giyimi için lazım olan milyonlarca metre kumaş , ayakkabı ve koşum için tonlarca ağırlıktaki deri, yüzbinlerce fes dışarıdan geliyordu.

Buğday ve arpayı Romanya’dan hatta Osmanlının baş düşmanlarından olan Rusya’dan alıyorduk.Askerin yağı da dışarıdan geliyordu.

Asker maaşları son derece düzensizdi ve yıl boyunca ancak beş altı aylık maaş çıkabiliyordu.

Ordu mevcudu 195 bin kişi olmasına rağmen Harbiye Mektebi (Harp Okulu) senede ancak 100 subay yetiştirebiliyordu..

Devletin Maliyesi ihtiyaç karşılamaktan çok uzak olup, haftalık tahsisatları bile karşılayamıyordu.

Memleketin yegane dayanağı olarak kalan Osmanlı Ordusunun hayatı bu haldeydi ve tamamen dış memleketlere muhtaç bulunuyordu.

Balkanlarda nereye bakarsanız bir kasvet,rehavet ve zulüm görülüyordu.

Balkanlarda gördüğümüz bu tablo , Kurtuluş Mücadelesi ile elde kalan son topraklar üzerinde milli ekonomiye dayalı bağımsız bir cumhuriyet fikrini ortaya çıkarmıştır.

Ayrıca Osmanlı-Türk Devletinin yabancı ülkelerdeki misyon şeflerinin ve büyükelçilik kadrolarındaki memurların başta büyükelçiler olmak üzere Türkçe bilmemeleri ve Türkçe konuşamamaları da dikkatlerden kaçırılacak bir husus değildi.

İki-üç yabancı tefecinin şüpheli alacakları ile boyunduruk altına alınmış bir mali ve iktisadi yapı ile devlet ve toplum hayatının nasıl sürdürülebileceği tam bir muamma idi.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadroların bunları tüm çıplaklığı ile görmüş olması,Balkanların sömürgeci ve emperyalist Avrupa’nın bizatihi içinde olmasından kaynaklanmıştır.

Milli Mücadele döneminde Anadolu’da hızla örgütlenen ve bir süre sonra silahlı gruplara dönüşen direniş çekirdeği ile nihayetinde Cumhuriyeti kuran kadroların düşüncelerinin Osmanlı Makedonyasında yaşanılanlarla kazanılan tecrübe ile bir bağlantısı olduğu muhakkaktır.

Türk Milleti açısından bakıldığında bunun yani yeni devletin kuruluşunda Balkan Türklerinin tecrübelerinden ve önderliğinden faydalanılmış olmasının Balkan Türklerine her hangi bir üstünlük sağlar tarafı yoktur.Ancak bu durum bazı mihraklar tarafından Anadolu-Rumeli ayrışması yapılmak suretiyle kullanılmak istenmektedir.Bu çok yanlış ve kasıtlı bir davranış şeklidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, Türk Milleti tarafından gerçekleştirilmiştir.Öyle Balkan Türkü Anadolu Türkü diye bir ayırım yoktur ve böyle bir ayrımda kimse tarafından yapılamaz. Var olan tek gerçek Türk Milleti ve onun başardıklarıdır.

Bazıları da Balkan Türklerinin,Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki rolünü sulandırmak için araya Selanik Dönmeleri yani Sabetayistleri ve Mason Localarını katar.Elbette bunlar o dönemin hatta bu döneminde dikkate alınması gereken önemli unsurlarıdır.Ancak işin gerçek sahibi Balkan Türkleridir ve Cumhuriyet döneminde milletleşme sürecine,kültür ve edebiyata,ekonomiye,akademik hayata,sanata,siyasete vs.. yaptıkları katkılar asla inkar edilemez.

Bu nedenle Balkan Türklerini başkaları ile karıştırmadan haklarını teslim etmemiz gereklidir.

Hepimiz anlamalıyız ki; Türkiye Cumhuriyeti ,Balkanlarda yaşanan canlı tarih sebebiyle doğmuş bir güneştir ve atalarımızdan bize, bizden de gelecek nesillere ebediyen yaşatılması emriyle emanet edilecek ; bedeli şehit kanları ile ödenmiş ve ödenmekte olan yüce bir devlettir.

Anlamayanlar ve anlamak işine gelmeyenler elbet bir gün bu gerçeği kabul edecektir.
ÖZCAN PEHLİVANOĞLU

ozcanpehlivanoglu@yahoo.com



1004 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YESEVİ DERGİSİ’NİN MART SAYISINDA TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİNİ YAZDIK... - 08/03/2016
YESEVİ DERGİSİ’NİN MART SAYISINDA TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİNİ YAZDIK...
BODRUM'DAN CERATTEPE'YE YAĞMA !.. - 01/03/2016
BODRUM'DAN CERATTEPE'YE YAĞMA !..
6-7 EYLÜL'Ü BİLİYORSUNUZ YA 29 OCAK'I ? - 26/01/2016
6-7 EYLÜL'Ü BİLİYORSUNUZ YA 29 OCAK'I ?
DIŞ POLİTİKA VE BALKANLAR - 14/01/2016
DIŞ POLİTİKA VE BALKANLAR
ENAYİ YERİNE KONDUĞUMU BİLİYORUM ! - 14/09/2015
ENAYİ YERİNE KONDUĞUMU BİLİYORUM !
BULGARİSTAN TÜRKÜYMÜŞ ! - 14/09/2015
BULGARİSTAN TÜRKÜYMÜŞ !
30 AĞUSTOS'TA TÜRK OLMANIN ZORLUĞU !.. - 30/08/2015
30 AĞUSTOS'TA TÜRK OLMANIN ZORLUĞU !..
BİR ERMENİNİN AĞZINDAN GERÇEKLER ! - 27/08/2015
BİR ERMENİNİN AĞZINDAN GERÇEKLER !
DÖRDÜNCÜ TRAVMA ! - 19/08/2015
DÖRDÜNCÜ TRAVMA !
 Devamı