• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://twitter.com/rumelibalkanfed

                      
RUMELİ BALKAN DERNEKLERİ FEDERASYONU

Türkiye, İmparatorluk mirasının halefi ve Türk Dünyası´nın en önemli merkezi olma gibi özellikleriyle farklı gerekçeler ve periyotlarda sistematik olarak ´göç alan bir ülke´ statüsünde olmuştur.


Balkan Göçmenleri ve Türkiye’deki Siyasi Seçimler-1
 
Türkiye, İmparatorluk mirasının halefi ve Türk Dünyası´nın en önemli merkezi olma gibi özellikleriyle farklı gerekçeler ve periyotlarda sistematik olarak ´göç alan bir ülke´ statüsünde olmuştur. Bu statünün parametrelerini ise, Balkanlar´dan Anadolu´ya yönelik gerçekleşen ters istikametli göçler oluşturmaktadır.

Tarihsel Perspektiften Göç Demografisi

Balkan Yarımadası´ndan Türkiye´ye doğru 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı´nın ardından, 20. yüzyılın da neredeyse bütününü kapsayacak şekilde, Evlâd-ı Fatihânlar ile ´kardeş-akraba topluluk´ olarak değerlendirilen Müslüman grupların göç dalgası yaşanmıştır. Göçlerde, Türk-Müslüman gruplara tarihsel husumetler, demografik dengeler, ulus kimlik oluşumları ve benzeri nedenlerle baskı, zulüm ve asimilasyon politikalarının izlenmesi, katliamların uygulanması etkili olmuştur. Balkan Türkleri sadece Osmanlı Devleti döneminde değil, 1923 sonrası süreçte de ´ulusal azınlık´ statüsünde bulundukları topraklardan hukukî ve manevi açıdan ´ana devletleri´ olan Türkiye´ye göç etmişlerdir.

 Diğer taraftan, ulus-devlet anlayışıyla tesis edilen Cumhuriyet Türkiye´si, etnik anlamda Türk olmamalarına rağmen, dinî kimlikleri nedeniyle bölgede Türklerle aynı sıkıntıları yaşayan Arnavut ve Boşnaklara da kapısını açık tutmuştur. Bu gruplar da İmparatorluk mirası ve akrabalık bağları nedeniyle Türkiye´yi sığınılabilecek bir ülke olarak görmüşlerdir. Bu perspektiften şeklen bakıldığında, Balkan Türkleri açısından Türkiye, hemşerileri olan M. Kemal Atatürk´ün kurduğu ´ana devlet´ olarak görülürken; Arnavut ve Boşnaklar için ´sığınılabilecek bir ülke´ olmuştur. Şekil  açısından durum böyle olsa da; Arnavutlar ile Boşnaklar da Türk vatandaşlığına alınmışlar ve Balkan Türklerinden farklı bir muameleye tabi tutulmamışlardır.

İstatistiksel veriler anlamında gerçekleşen göçler değerlendirildiğinde, Balkanlar´dan Anadolu´ya yönelik gerçekleşen göçlerin kesintiye uğramadan devam ettiği ve bunların sayısal anlamda makro ölçekli olduğu görülmektedir. Cumhuriyet öncesi dönemde yaşanan göçlere dair kesin veriler elde edilemese de; McCarthy´e göre, 93 Harbi 1.253.500 kişiyi muhacir durumuna düşürmüştür.[1]

Balkan Savaşları sonrasında ise, 24 Mart 1918 tarihli Meclis-i Ayan toplantısında dönemin Aşair ve Muhacirin Müdüriyet-i Umumiyyesi Müdürü Hamdi Bey, II. Meşrutiyet´ten ve bilhassa Balkan Harbi´nden sonra Osmanlı topraklarına göç eden muhacirlerin sayısını 450.000 olarak tespit ettiklerini belirtmiştir.[2] 

Milli Mücadele döneminde, Balkanlar´dan Anadolu´ya göçler kısmen kesintiye uğrarken; göç edenler daha ziyade Anadolu´daki Kurtuluş Savaşı´nda gönüllü olarak yer almak için kayıt dışı yollarla gelmişlerdir.

Cumhuriyet döneminde yaşanan Balkan göçlerinde ise, sayısal verilerin milyonlarla ifade edildiği görülmektedir.
1923-2005 yılları arasında, Bulgaristan´dan 1951 Göçü, 1968 Göç Anlaşmasıyla gelenler ve 1989 Zorunlu Göçü de dâhil olmak üzere, 844.438 kişi Türkiye´ye yasal olarak göç etmiştir.

Aynı dönemde, Yugoslavya topraklarından 308.336 kişi,

Romanya´dan 126.028 kişi göç ederken;

Yunanistan ölçeğinde bu sayı, 409.830 olarak gerçekleşmiştir.[3]

Bu noktada ifade etmek gerekir ki; belirtilen rakamlara Balkanlar´dan Anadolu´ya yönelik aynı gerekçelerle gerçekleşen ´gizli göçler´ dâhil değildir. Bu gizli göçlerde en yaygın geliş biçimi, turist vizesi ile Türkiye gelip, vize süresi bittiğinde ülkesine geri dönmemek olmaktadır.[4]

1878 yılından günümüze gelinen süreçte Balkanlar´dan 2,5 milyonun üzerinde bir nüfus kitlesinin Türkiye topraklarına yönelik göç hareketine katıldığı görülmektedir. Söz konusu sayısal veri, bireyin doğrudan kendi göç fonksiyonunu ifade etmekte olup, Türkiye´ye göç ettikten sonra ailesine katılan çocukları ve hatta onların da çocuklarını kapsamamaktadır. Bu bağlamda, Türkiye´deki Balkan kökenlilerin sayısına ilişkin net bir rakam ileri sürmek son derece güçtür. Ancak, 19. yüzyıldan günümüze kadar bölgeden Türkiye´ye yönelik gerçekleşen nüfus hareketliliği sonucunda, Türkiye nüfusunun beşte birinin, bizzat kendisinin ya da anne veya baba tarafından ´Balkan kökenli´ olduğu  tahmin edilmektedir.[5]

Bunun sayısal ifadesi, minimum 15 milyona ulaşmaktaysa da kanaatimizce 15-20 milyon arasında gezinen bir nüfus kitlesinden bahsetmek mümkündür. Görüldüğü üzere, Türkiye´deki Balkan kökenli nüfus, ülkedeki genel nüfus içerisinde göz ardı edilemeyecek stratejik bir yere sahiptir.

Kader Özlem

 



699 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın